Yağmur duası yerine 'istifa duası'na çıkalım
Dün, Ankara Kocatepe Camii'nde yağmur duasını izledim.
Sabahtan öğleye kadar da bir hastanedeydim.
Susuzluktan ameliyatlar durmuş, acil olmayan hastalar taburcu edilmişti. Tankerle lağıma benzer bir su verilmişti. Salgın hastalık ihtimali belirmişti.
Ve çölde kurulan ülkelerde bile kesinti olmazken, izlediği politikayla başkenti çöle, başkentlileri çılgına çeviren Belediye Başkanı Melih Gökçek, bir acz örneği sergileyerek, "Allah'ın bu kadar afet vereceğini öngöremedik. Müslümanlar Ankara için dua etsin" demişti.
Gökçek bir de "dua atlası" vermişti: Özellikle Kızılcahamam ve Çamlıdere'ye önce kar, sonra yağmur yağması için dua edecektik.
Bunun üzerine Ankara Müftülüğü, başkentin 750 camiinde yağmur duası yapılacağını duyurdu. Aslında âdet gereği, çocuklarla hayvanların bir alanda toplanıp dua etmesi gerekirmiş, ama Ankara'da bunu yapmak zormuş.
"Yarabbi bizi sula!"
Kandil günüydü. Kocatepe'de olağanüstü bir hareketlilik vardı.
Girişte Kızılay, pet şişede su dağıtıyor, müminler içme suyuyla abdest alıyordu.
Az sonra, yağmur duasının yapılacağı meydana siyah takım elbiseli koruma ordusu giriş yaptı. Bu, yaklaşan devlet ricalinin habercisiydi.
Başbakan Erdoğan, duaya, Keçiören'deki bir camide katılmıştı.
Çiçeği burnunda Meclis Başkanı Köksal Toptan Kocatepe'de cumaya geldiğinde imam, duaya başlamıştı bile...
"Yarabbi, bizi sula" diye yakarıyordu:
"Sen Rahimsin... Halimizi görüyorsun. Meyvelerimiz kuraklık içinde, hayvanlarımız susuz. Irmaklarımız kuruyor. Günahkârız. Kusurumuza bakma. Bizlere acı. Merhamet eyle. Ellerimizi açtık, sana yakarıyoruz. Bize rahmetini gönder."
Eller bu kez göğe değil, yere çevriliydi. Gözlerini kapatan cemaat, göğüs hizasında ileri uzattığı elleriyle havayı yere doğru bastırarak Mevla'dan yağış diledi.
Çıkışta konuştuğum bir ak sakallı ihtiyar, "Bu farz değildir, ama iyi gelir. Aramızda temiz gönüllüler varsa Mevlam yağmur gönderebilir" dedi.
İstifa duası lazım
Gönülleri bilmem, ama haftalardır süren kesintiler nedeniyle Ankara'da bedenlerin temiz olmadığı kesin...
Alışveriş merkezlerinde tuvaletler kapalı. Bazı lokantalar plastik çatal bıçakla servis yapıyor. Çeşme başlarında kavgalar çıkıyor. Tanker musluklarından irin akıyor.
Başkent leş kokuyor.
Felaket "Geliyorum" dediği halde kimsenin bir şey yapmamasına bakılırsa, yakında bazı camilerde "yağmur duası" sürerken, diğerlerinde "salgın hastalıklardan korunma duası"na başlamamız gerekecek.
Belki de daha kalıcı bir çare olarak, krizi yaratan Melih Gökçek için "istifa duası"na çıkmalıyız.
Önce tedbir, sonra dua
Yağmur duası muhtemelen Şamanizmden kalma bir ritüeldir.
İnananların duaya çıkmasında yadırganacak bir şey yok.
Ancak, insanoğlunun seküler akılla tanışmasından bir asır sonra, 21. yüzyılın başında, Türkiye'nin başkentinde, belediyenin politikasızlığından, beceriksizliğ
Neyse ki, ideolojinin meteorolojiye karıştığı noktada, beklediğimiz sağduyulu sesi dün Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'ndan duyduk:
"Susuzluk Allah'ın cezası değil. Tedbir almamanın cezasını çekiyoruz" diyen Bardakoğlu, adeta Gökçek'e hitap ederek yapılacak işi şöyle özetledi: "Önce tedbir al, sonra Allah'a yalvar."
AB duası da var mı?
Camiden çıkarken düşündüm de, bugün ani bir sağanak patlarsa, bunun ilhamıyla hükümet kılını kıpırdatmadığı konularda, bizi mesela bir "deprem duası"na ya da "terör duası"na çıkarabilir.
Yarın Başmüzakerecimiz, "Avrupa'daki siyasi krizi öngöremedik. Hadi tam üyelik için duaya" dediğinde çocuklarla hayvanları genişçe bir meydanda toplayıp ellerimizle havayı Batı'ya doğru hızlı hızlı ittirsek Avrupa Birliği'ne girebilir miyiz acaba?
Can Dündar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder