YABANCI AĞAÇ TÜRLERİNİN BAŞKENT KUŞATMASI

"Ankara’da yılbaşından bu yana, yılların emeğiyle yetişen koca çınarlar “budama” gerekçesiyle kavağa çevrildi. Ağaçlar belediyeler tarafından bilgisizce ve sorumsuzca doğrandı.

Önce İstanbul ve Ankara Büyükşehir sınırlarında baş gösteren kavak düşmanlığı Anadolu kasabalarına kadar uzandı. Gerekçe olarak kavak polenlerinin insanlarda alerjik rahatsızlıklara, hatta astım krizlerine yol açtığı öne sürüldü. Konuyla ilgili kişi ve kurumlar sürekli aksi yönde açıklamalar yaptılar ama dinleyen olmadı. Bilgisizlik ve inat ısrarla sürdürülüyor.

Yıllardır, kavakların yok edilmesi konusunda karar verenlere “polen” olarak nitelendirilen, uçuşan nesnelerin aslında dişi kavakların tohumları olduğunu ve bunların alerji yaptığına ilişkin bir araştırma bulunmadığını belirttik. Buna kavak polenlerinin mart ve nisan aylarında oluştuğunu, o dönemde ise alerjik durumlara az rastlandığını ekledik. Alerjik polen üreten bitkilerin ilk sıralarında buğdaygiller, kazayağıgiller, ayçiçeğigiller, çamgiller ve akçaağaçlar bulunmakta; kavaklar geri sıralarda yer almakta. Oysa yetkililer kavakların düşman olduğuna bir defa kanaat getirdikten sonra bütün bu açıklamalara rağmen kentlerimizde kavaklar birer ikişer kesilerek yok edildiler.

KAVAĞA ÇEVRİLEN ÇINARLAR

Kavaklar birer ikişer kesilerek kent siluetinden silinedursun, Ankara’da yılbaşından bu yana yılların emeğiyle yetişen koca çınarlar “budama” gerekçesiyle kavağa çevrildiler. Hele bazı çınarlar “Bir ağaca bu denli zarar verilebilir; bir ağaç bu denli kötü budanabilir” dedirten görüntüde. Onlarca yıldır emek verilip büyütülen ağaçlar bilgisizce, sorumsuzca ve acımasızca doğrandı. Yapanlar, yaptıranlar kim? Ağaçları dikmek, bakmak, korumakla yükümlü olan belediyeler! Olaya tanık olanlar sadece üzülmekle yetiniyorlar. Az sayıdaki duyarlı insanın çırpınışları ise ağaçları kurtarmaya yetmiyor. Böylesi girişimler karşısında herkesin ortak bir refleksle duruma müdahale etmesi gerekiyor.

Aslına bakılırsa yapılan eylemlerin çoğuna “budama” demek doğru değil. Budama; ağacın kendisine ve yanındaki ağaçlara zarar veren, kuruyan, hastalıklı dallarının daha iyi gelişmesine olanak verecek şekilde, uygun biçim ve zamanda kesilmesidir. Hatalı budama sonucu açılan yaralar sonrasında erken çürümelerin başladığı, ağacın doğal ömrünün kısaldığı, biçiminin bozulduğu gün gibi ortadadır. “Neden bu denli bilgisizce ve acımasızca budama (kesme!) yapıyorlar?” sorusuna “Fazla odun elde etmek için” yanıtı verilebilir. Bir ikinci neden ise tepesine kadar dalları kesilmiş çınarların dibine yeni ağaçlar dikmek. Kızılay’dan Gazi Mustafa Kemal Bulvarı boyunca Maltepe Camii’ne doğru yürürseniz çınarların dallarının nasıl budanıp altlarına yalancı servi ağaçlarının dikildiğini görebilirsiniz. Üstelik bundan beş yıl önce şimdi dikilen ağaçların yerlerine doğu mazısı dikildiği, bunlardan çoğunun kuruduğu, kalanlarının da söküldüğü belleklerimizdeki tazeliğini koruyor.

DİKİLEN AĞAÇ TÜRLERİ

Yapılan bu yanlış uygulamalar gözden kaçırılmak istenirmiş gibi, başka bulvar ve caddelere, boyları 5–6 metre olan değişik türlerde ağaçlar dikiliyor. Yurtdışından satın alınarak dikilen bu ağaçların hangi ülkeden, kaç tane ve kaça alındığını bilmiyoruz. Bilgi edinme hakkını kullanarak Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne (ABB) başvurdum. İlgili dairenin verdiği yanıtta sorulan soruların hiçbirine açıklık getirilmeyip, “Bahse konu ağaçlar, bakım şartnamesi gereğince fidan dikim çalışmaları kapsamında olup Ankara’nın iklim şartlarına uyum gösteren türler seçilmiştir. Ayrıca ağaçların tutma kapasitelerini artırmak amacıyla boylu ve formlu olmasına özen gösterilmiştir. Bitkilerin temini ile ilgili maliyetlerde ise birim teklif fiyatlandırması yapılmıştır. Dikim çalışmalarımız program dâhilinde ilkbahar ve sonbahar aylarında yapılmaktadır” biçimindeki açıklamayla geçiştirilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 yılında 116 devlet orman fidanlığından 39 tanesini kapatma-satma kararı aldı. Gerekçe olarak Türkiye’nin fidan gereksiniminin özel sektör tarafından karşılanabilir noktaya geldiği, devletin pahalı çalıştığı, kaliteli fidan üretemediği gösterildi. Derneğimiz bu karara karşı dava açtı. Önce yürütmeyi durdurma, Eylül 2005’te de iptal kararı çıktı. Dava döneminde, biri yürütmeyi durdurma kararından sonra olmak üzere 6 fidanlık satıldı. ABB’ye ait fidanlıklarda da yıllardır yeterli fidan üretimi yapılmıyor. Buna karşılık aynı belediyede çeşitli mesleklerden 80 dolayında teknik eleman çalışıyor. Oysa dışarıdan fidan satın alınması, tür seçimi, dikim yerlerinin belirlenmesi kararlarında ilgili dairede çalışan teknik elemanlara danışılmadığı yapılan uygulamadan anlaşılıyor.

HESAP VEREN YOK!

Önce kamu varlıkları olarak fidanlıklar gözden çıkarıldı ve parayı verip fidanları dışarıdan alma yaklaşımı egemen kılındı. Ardından her şeyin özelleştirilmesi geldi. Bizim ödediğimiz vergilerle, mali çerçevesini tam olarak bilemediğimiz ama büyük olduğundan emin olduğumuz savurganlıklar yapılıyor ve kimse hesap vermiyor! Cebimizden çıkan paranın kontrolünü önce biz yapmalıyız.

Diğer yandan, planlama, mimari ve kültürel öğelerle birlikte kent dokusunu oluşturan, oluşturacak olan ağaçların tür ve yer seçiminde titizlik göstermeli, buna önem vermeliyiz. Bunun için bizler günlük yaşamın birer parçası olarak süreçlere müdahil olmalı, bireysel tutumlarımızı ortaklaştırmalıyız.

AKLA TAKILANLAR...

“Ankara’nın iklim koşullarına uyum gösteren türler seçilmiştir” savı gerçek dışıdır. Yurtdışından getirtilen gürgenin Ankara’nın ekolojik koşullarına uygun olduğu nasıl ileri sürülebilir? Bu kararları alırken hangi uzmana danışılmıştır?

Hangi tür ağacın ne zaman ve nasıl budanacağı bilinmemektedir. Cadde ve sokaklarda yanlış budama sonucu kurumaya yüz tutmuş, gövdesi çürümüş, kendi türünden başka her şeye benzeyen yalancı akasya, dişbudak, sofora, mahlep ve akçaağaçlar bulunmaktadır. Neredeyse doğal büyüme biçimini koruyabilmiş ağaç görmek olanaksızlaşmıştır.

Dikilecek ağaç ve ağaççıkların seçiminde titiz davranılmalı; Anadolu’da doğal olarak yetişen türler seçilmelidir. Yabacı türler ise planlanmış belirli yerlere ve amaca uygun olarak dikilmelidir. Meşe çeşitliliği açısından en varsıl ülkelerden birine dışarıdan meşe fidanı getirtilip dikilmesinin haklı bir gerekçesi olamaz.

Bulvarlarda toprak yapısı bilinmeyen ve 0,5–1 metre genişliğindeki refüjlere gürgen, meşe, ıhlamur, batı çınarı gibi yüzlerce ağaç dikerken bunların 20–50 yıl sonra erişecekleri boyutlar göz önünde bulundurulmamaktadır. Bazı yerlerde yeni ağaçları dikmek için 10–15 yaşındaki eski ağaçların sökülmesi nasıl açıklanabilir?

Tür ve yer seçiminin yanlış yapıldığının en belirgin örneği Ahlatlıbel’den Gölbaşı’na inen yolun kenarlarında ve refüjünde görülebilir. Buraya 2004 yılında 1,5-2 metre boyunda yüzlerce mazı fidanı dikilmişti. Bir yılda kuruyan bu fidanların yerine kenarlara yalancı akasya, refüje ise çınarlar dikilmiştir. Şu anda çınarların tümüne yakını kurumuştur. Savurganlığı, özensizliği, gösteriş merakını bundan iyi ne örnekletebilir?"

Ahmet Demirtaş, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Hiç yorum yok: